Teslim alma şu anda mevcut değil
Semiha Berksoy
SESLENDİREN: GONCA VUSLATERİ
MÜZİK: NURETTİN ÇOLAK
ESER: EBRU CEYLAN
METİN YAZARI: EBRU CEYLAN
SESLENDİREN: GONCA VUSLATERİ
MÜZİK: NURETTİN ÇOLAK
SES TASARIM: EKİN ETİ, ZUHAL MÜZİK
MÜZİK MIX MASTERING: BERK KULA, EKİN ETİ
Eser Ölçüsü 100x100 / Çerçeveli 120x120
Canvas, Yağlı Boya, Çerçeveli
BİLGİ:
Semiha Berksoy (1910-2004), Türk opera sanatçısı, tiyatrocu ve ressamdır. Türk sanat dünyasında çok yönlü bir sanatçı olarak tanınan Berksoy, 20. yüzyılın en önemli operacıları arasında yer alır. İstanbul Devlet Operası'nın ilk kadın sanatçılarından biri olarak, Türk operasının gelişimine büyük katkılarda bulunmuştur. Berksoy, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde sanat eğitimi alırken, aynı zamanda Paris'te ve Berlin'de opera eğitimi de görmüştür. Özellikle soprano sesiyle tanınan Berksoy, sahneye çıkmaya 1930'larda başlamış, pek çok önemli rol üstlenmiştir. Opera dışında tiyatroda da rol almış ve sahneye koyduğu resimlerle de sanat dünyasında kendine yer edinmiştir. Berksoy, 1940'larda Türk operasının yaygınlaşmasına katkıda bulunmuş ve Türk operasının en önemli temsilcilerinden biri olmuştur. Ayrıca, bir dönem Avrupa'da konserler vermiş ve uluslararası alanda da tanınmıştır. Kendisi, sadece bir sanatçı olarak değil, Türk sanat kültürüne yaptığı katkılarla da önemli bir figürdür. Ressamlık yönü de oldukça dikkat çekicidir; resimlerinde ve sahne tasarımlarında özgün bir dil geliştirmiştir. Sanatını ve opera kariyerini Türkiye'de ve dünyada izleyen geniş bir hayran kitlesi bulunmuş, aynı zamanda kendini toplumun sanatla buluşturulmasında bir köprü olarak görmüştür.
SANATÇI GÖRÜŞÜ:
Semiha Berksoy’un portresini çizerken, onun yalnızca bir opera sanatçısı değil, bir sanatçı olarak varlık gösterdiğini anlamaya çalıştım. Berksoy, bir sesin sınırlarını aşarak, sadece duyularımıza hitap etmekle kalmadı, her şarkısında, her repliğinde kendi varlığını dönüştürdü. O, sesini bir fırça gibi kullanarak, sözlerin ötesine geçti. Yüzündeki her kırışıklık, gözlerindeki her ışıltı, onun sanatını hangi duygularla şekillendirdiğini, insan ruhunun en derinlerine nasıl dokunduğunu anlatıyordu. Portresini çizerken, bu derinliği yakalamak için her fırça darbesini ince hesapladım. Gözlerindeki o haşmetli bakış, bir opera sahnesinde yerini bekleyen bir diva gibi, sahne ışıklarına doğru yönelmişti. Ama yalnızca bir diva değil, bir dönemin tarihini, kültürünü ve sanatını seslendiren bir anlam taşıyordu. Berksoy’un sanatındaki zarafet hem görünüşünde hem de ruhunda bir denge arayışıydı. Bu denge, yalnızca sahnede değil, hayatında da kendini gösteriyordu. Hem resimlerinde hem operada hem de sesinde görülen bir bütünlük vardı. Ben de bu bütünlüğü, resmimde ona özgü bir zarafeti, bir duygusal yoğunluğu ve en önemlisi onun sahnelerdeki içsel devinimini vurgulayarak ortaya koymaya çalıştım. Sahneye her çıkışı, bir dönüşümdü. O dönüşümün ışığını, fırçamda hissettim. Bir sanatçı olarak onun portresini yaparken, aynı zamanda bir kadının sanat yolculuğunda geçirdiği evrimleri, tiyatronun ötesine uzanan özgür ruhunu ve sanatını anlamak istedim. Çünkü Semiha Berksoy, yalnızca sesleri değil, ışıkları, gölgeleri ve duyguları da seslendiren rengarenk bir sanatçıydı.